19 Ocak 2009

35.hafta






Büyük güne 5 hafta kala bütün hazırlıklarımız tamam sayılır. Geçen hafta "baby shower" partimiz yapıldı. Partinin hediye konsepti gereği bir sene çamaşır ve bulaşık deterjanı almama gerek kalmayacak kadar ekolojik deterjanım, Weleda bebek şampuanı ve kremlerim ve bir de Pampers'tan pastam oldu :) Bakınız yandaki resim.


Kızımızın odası gardrobunda full koleksiyonu ile hazır. Baba adayı o kadar hevesli ki Londra seyahatimizde neredeyse Mothercare'i satın alıyorduk. Ama İngiltere'de indirim ve alışveriş cazibesine kapılmamak elde değildi kabul etmeliyim.


Hafta içi ebeyle randevum vardı. Muayene yaptıktan sonra bebeğin kafasının kanala girdiğini, doğum için en iyi pozisyonda olduğunu söyledi. Bu bebek erken gelebilir anlamına gelmiyormuş ama yine de hiçbirşey belli olmaz. Bu haftadan sonra gelse de artık riskli dönemi geçtiğini söyledi, içimiz rahat etti. Son zamanlardaki sürekli halsizliğimin ve çabuk yorulmamın sebebi de demir eksikliği çıktı. Geçen sefer ki kontrolde zaten bir demir takviye hapı verilmişti ama ona rağmen demir stoklarımda azalma varmış. Dozu ikiye çıkardık. Bunun dışında herşey yolunda gidiyor. Hastane çantam da hazır. Ebenin tavsiyesi üzerine iki ayrı çanta yaptık. Bir küçük çanta sadece doğumdan sonra bebeğin ve benim giyeceğim kıyafetler için doğum odasına gidecek, diğeri hastanede kalacağımız 5 gün boyunca lazım olacak ihtiyaçlar için.

Belçika'da doğum öncesi ve sonrası mutlaka hamilelere önerilen fizyoterapi seanslarıma da geçen hafta başladım. Sancılar sırasında hangi pozisyonlarda nasıl nefes almam gerektiğini öğreniyorum. Buradaki hastanelerin doğum odası adeta bir pilates stüdyosu ya da spa'yı andırıyor. Üstüne oturup egzersiz yapmak için toplar, tavandan sarkan bir ip, jakuzili bir küvet, suda doğum havuzu.... Bizim hastane kabul etmiyor ama normalde doğuma fizyoterapistinle birlikte bile girebiliyorsun. Bir Taylandlı masösümüz ve gül yapraklarımız eksik...


Ayrıca eşimle birlikte elele katıldığımız doğum kursumuz var. Toplam 5 hafta süren kursta yine doğumla ilgili bilgiler ve nefes egzersizlerine ek olarak yeni doğan bebeğin bakımıyla ilgili de çok faydalı şeyler öğreniyoruz. Geçen hafta tüm detaylarıyla alt değiştirmeyi öğrendik, bu salı emzirme teknikleri dersimiz var, haftaya bebek banyosu ve en son ilk yardım öğreneceğiz. Bu kadar eğitime neredeyse doğum konusunda master yaptık. Tek ümidim bunların uygulamada da işe yaraması.


6 Ocak 2009

Nazar değdi!



Yeni yıla ailecek hasta başladık. 2008'in son günlerinde hafif bir soğuk algınlığı geçirip atlattığımı sanmıştım. Atlatamamışım. Yeni yılla birlikte nezle, boğaz ağrısı geri döndü. Bir haftadır iyileşemediğim gibi üstüne bir de öksürük eklendi. İlaç almaya tereddüt ediyorum. Evde bitkisel çaylar, zencefilli bal gibi doğal yollarla geçirmeye çalışıyorum ama nafile! Tam bunların üstüne eşim bana bakar derken o da böbrek taşı sancısına yakalandı. O da yetmezmiş gibi bir de anjin olup ateşlendi. Birkaç haftadır hastane ve eczane arasında mekik dokuyoruz...

Hal böyleyken hastalıklardan fırsat bulduğumuz sırada yavaş yavaş bebek odasını düzenliyoruz, hastane çantası hazırlıyoruz, heyecanla son hazırlıkları yapıyoruz. Şafak 47! Geri sayıma az kaldı.

1 Aralık 2008

Son trimestere girerken






Uzun zamandır blogu yine boşladım. Tam 2 ay geçmiş. Yolun yarısını geçeli çok oldu, 7.ayı devirdik. 28.haftaya yani son trimestere girmiş bulunuyorum. Ben de fiziksel olarak fazla bir değişiklik yok. Karnım başkalarının deyişiyle kiraz çekirdeği yutmuş gibi. Bundan sonrası için hamileliğin altın çağı bitti diyorlar. Yeni doğum yapanlar "bugünlerinin tadını çıkar, bol bol uyu" diyor. Ben de tavsiyeleri dinliyorum. Havanın da iyice kasvetlendiği yağmurlu Brüksel günlerinde bol bol uyuyorum, sabahları geç kalkmanın tadını çıkarıyorum. Hatta hala özgürce seyahat edebiliyorken iki araya bir dereye mümkün olduğu kadar gezme tozma sıkıştırıyorum. İki hafta önce Türkiye'deydik, bu hafta Belçika sınırları içinde Hasselt'te iki gün geçireceğim. Herşey yolunda giderse Noel haftası bir de Londra planımız var. Bebekten sonra şimdi burun kıvırdığım Cook&Book veya Woluwe Shopping'i bile mumla arayacağımı tahmin edebiliyorum. O yüzden bütün fırsatları değerlendiriyorum.


Bir yandan evdeki mecburi dekorasyon değişiklikleri sürüyor. Bebek odasının mobilyalarını aldık. Şimdi odayı hazırlayıp eşyaları monte etme zamanı. Brüksel'de birçok bebek mağazasını gezip sonunda eşyaları IKEA'dan almaya karar verdik. Sırf üzeri çiçekli böcekli diye aynı mobilyaya iki katı ödemeye değmeyeceğini düşünüyorum. Sadelikten yanayım. Bir prenses odası yaratmak niyetinde değilim. Odamız hazır olunca resimleri yayınlayacağım.




Bu sırada bir de 3d ultrason maceramız oldu. Belçika'da klasik iki boyutlu ultrason dışında 3 ve 4 boyutlu ultrasonlara gerek duyulmuyor. Türkiye'deki gibi işin fantazi kısmıyla ilgilenmiyor kimse. Rutin doktor kontrollerinde yaptıramayacağımız için biz de ayrı bir ultrason stüdyosuna gittik. Internette görüyordum hep 3d ultrason resimlerini. Bebekler doğduktan sonra da aynı simaya sahip oluyorlar genelde. Bir heves gittiğimiz ultrason merkezinde maalesef kızımız bize poz vermedi. Bacakları ve kolları yüzünü kapatmıştı. Karnıma bir süre masaj yapıldı belki inadından vazgeçer diye. Bir ara ellerini indirdiği sırada kısa bir süreliğine yüzünü görebildik. Daha detaylı bir seans için bu cumartesiye yeniden randevu almıştık. Bu sefer de pozisyon değiştirmiş ve yüzünü plasentaya dayamış. Biz de daha fazla ısrarcı olmadık, bebeği oynatmak için yeniden masaj yapılmasını reddettik. Onu içerde rahatsız etmeye kıyamadık. Kendisini görmek için Şubat'a kadar bekleyeceğiz...

10 Ekim 2008

Yolun yarısı


Günler çok çabuk geçiyor. Bayram seyran derken 20.haftayı bulduk. Ve yolu yarıladık. Şu anda 20+6'dayim. Neredeyse 21 hafta. Resimden de anlaşılacağı gibi cinsiyetimiz artık belli oldu. Bebeğimizin minik bir kız olduğu bir kez daha teyit edildi. Bize yine bir son dakika sürprizi yapmazsa tabii! Kızımızın iyi kötü bir gardrobu bile oluşmaya başladı şimdiden. Aslında biz hiç birşey almadık. 6.aya kadar da almamaya kararlıyız. Bunlar erken hediyeler. Bayramda bize gelen kuzenimin ve eşinin aldığı bu elbiseye bayıldım. Patikler ise onların 2 yaşındaki kızı Elif'e ait. Kuzenimin dediğine göre "eskisi olmayanın yenisi olmazmış." Dolabımızda bir rafı bebeğin kıyafetlerine ayırdık bile. Henüz kendi odası ve dolabı hazır değil tabii. Onlar için 7-8 aylık olmasını bekliyoruz.
Ben de değişiklikler hala çok belirgin değil. Görenler hamile olduğuma hala inanmıyor ama beni yakından tanıyanlar göbek faktörünün farkında. Hafta başında hastanede ebe ile randevum vardı. 1 ay sonra karnımın daha belirgin olacağını söyledi. Bu arada sadece 2.5 kg almışım. Fazla değil ama ebe bu konuda endişelenmemem gerektiğini söylüyor. Bebek sağlıklı olduktan sonra benim fazla kilo almamış olmam çok önemli değilmiş.
Karnımın içinde kıpırtılar giderek kuvvetlenmeye başladı. Hareketleri net olarak 2-3 haftadır hissediyorum zaten. Bizimki erken davrandı bu konuda. Çok hareketli olacağa benziyor. İlk zamanlarda belli belirsiz hissedilen seyirmeler giderek daha anlamlı hareketlere dönüşüyor. Hatta Gürol bile elini karnıma koyduğunda zaman zaman hissedebiliyor. Bazen de içimde kıpır kıpır olan bebek babasının elini hissettiği anda duruveriyor. Anında uykuya geçiyor :)
29 Ekim'de detaylı ultrasona gireceğim. Kızımızla 45 dakikalık bu randevumuzu iple çekiyoruz...

8 Eylül 2008

Kiz mi erkek mi?



Bebegimiz 16 haftalik oldu. Son kontrollere gore de herseyi yolunda, gelisimi normal. Hamileligimin 11-13.haftalari Turkiye'de oldugum zamana denk geldigi icin ikili testleri orada yaptirdim. Onun da sonuclari iyi cikti, rahatladik. Sagligi yonunde bir endisemiz kalmayinca tek merakimiza konsantre olduk. Bruksel'e donmeden bir gun once tekrar kontrole gittik. Doktorumuz erkek oldugunu mujdeledi. En bastan beri kiza konsantre olan ben bile doktordan cikinca duygulanip agladim. Oglum oluyordu! Heyecanlandik, bir saat icinde butun aileye, ese dosta guzel haberi verdik. Bruksel'de ise doktor randevum bugundu, iki ay onceden ayarladigim randevuyu yeni doktora gitmis olmamiza ragmen ertelemedim. Bize kalsa her gun o ekrandan onu seyretmek istiyoruz. Hani mumkun olsa Tom Cruise'un Katie Holmes'a yaptigi gibi biz de eve bir ultrason cihazi alacagiz.

Doktor "cinsiyetini merak ediyor musunuz?" diye sordu. Biz de kendimizden emin bir sekilde "zaten biliyoruz, erkekmis" diye cevap verdik. Ultrason odasina girdik, bebegimizi tekrar karsimiza alip hareketlerini seyretmeye dalmistik ki "it's a girl" lafiyla ruyadan uyandik! Ne!? Kiz mi? Nasil olur ama, daha uc gun once erkekti! Gurol'la birbirimize bakip gulusmeye basladik. Belcikali doktor uzun uzun bakip inceledikten sonra kesinlikle kiz olduguna kanaat getirdi. Kiz bebeklerin klitorisi bu donemlerde biraz sis oldugu icin oldugundan buyuk gorunebilirmis. Bu da penis olarak yorumlanmasina neden olurmus. Cogu zaman da kordonla karisabilecegini soyledi. Tabii cihazin kalitesi de onemli bir etken. Kendisi bu bir kiz ve erkege donusmeyeceginden eminim diyerek son noktayi koydu.

Yuzumuzde saskin bir gulumseme ve soru isaretleriyle ayrildik hastaneden. Bizim minik kus cok surprizli cikti. 20.haftaya kadar sanirim cinsiyetinden emin olamayacagiz. Bir sonraki kontrolde bir surpriz daha yapip ikiz filan da olur mu dersiniz?

1 Eylül 2008

Yeni yine yeniden


Son yazimdan bu yana tam 2 ay gecmis. Yazacak anlatacak cok sey birikti, elimi suremedim bloga. 6 haftalik Turkiye tatilimizin son haftasi. Bruksel'i ozledim mi? Hayir. Ama evimi ozledim. Turkiye, yaz olmasi itibariyle herhalde, bu sefer pek bir tatli geldi. Uzun sure kalinca iyice alistik. Sicaklardan sikayet ettik ama Bruksel'de yagmurlu kasvetli bir havanin bizi bekledigini dusundukce ayaklarim geri geri gidiyor. Ama bu sefer Bruksel'e donusumuzde ayri bir heyecan ve telas bizi bekliyor. Hayatimizdan birileri cikarken yeni bir aday ailemize katiliyor. Bedenime, yediklerime, ictiklerime, hislerime tam 15 haftadir ortak olan biri var artik. Henuz cinsiyetinden bile haberdar olmadigimiz bu minik kus insallah Subat'ta aramizda olacak. Kendisini dort gozle ve heyecanla bekliyoruz. Hamileligimin ilk aylarindan beri belirtileri hep minimumda hissettigim icin henuz olan bitenden birsey anlamadim. Karnim deseniz leblebi yutmus sinek gibi. Henuz kilo bile almadim. Turk kahvaltisi, kayinvalide yemekleri yarar diyordum ama maalesef kilo artisinda tik yok. Hamilelik sirasinda belirli bir kilo almanin onemini okudugum icin artik 500 gramin hesabini yapiyorum. Simdilik tarti 44'u gosteriyor. Ilerlemeleri gorecegiz. Bu cuma Turkiye'de son doktor kontrolume gidicem. 4.aya girecegim icin cinsiyetini ogrenmeyi umut ediyoruz. Haberleri bekleyin!


Bruksel'e donmeye hazirlanirken bloguma yeni bir yuz yaptim. Sade ve ferah olsun istedim. Yeni cehreli blogumu da modaya uyup hamilelik ve bebek bloguna donusturecegim.

1 Temmuz 2008

Tatilim geldi


Bugün Brüksel’in ender rastlanan sıcak günlerinden. Sabah 8.30’ta balkona çıktığımda hissettim sıcak hava dalgasını. Bu diyarlarda yazla ilişkimiz çok kalıcı degil ne yazık ki. Bugün yaz yarın sonbahar. Dolapta tiril tiril elbiseler Türkiye’yi bekleyedursun, Fransız Riviera'sının tam zamanı! Tatilden döneli iki ay oldu, zaman çabuk geçiyor. Ben Bodrum’un, Çeşme’nin hayalini kuruyorum şu sıralar ama Cote D’azur tatilimizi unutmak olmaz. Temmuz tam zamanı! Neyin mi? Cannes’in meşhur sahil boyu La Croisette’te salınmanın, St. Tropez’nin “jet-set” plajlarını keşfetmenin, Nice’in sokak pazarlarında taze meyve sebzelerin tadını çıkarmanın...
En son Avignon’da kalmıştık. Devam edelim... Cote D’azur civarinda otel fiyatlari sezon dışında bile cep yaktığı için biz kendimize daha uygun fiyatlı bir “apart-hotel” ayarlamıştık. 4 kişilik aileler için uygun bir odası, mutfağı, salonu var. Temizleme veya kahvaltı hizmeti yok. Yakındaki fırından ekmeğinizi alıp kahvaltınızı kendiniz hazırlıyorsunuz. Kaldığımız otellerin hiçbirinde kayda değer bir kahvaltıya rastlamadığımız için bu bize daha cazip geldi. Sabah kısa bir yürüyüşle markete gidip domates, peynir, ekmek alıp balkonda kahvaltımızı yapıyorduk. Sanki bir yazlık ev hissi vardı üstümüzde. Kaldığımız yer Eden Paradise, lokasyon Golfe Juan. Burası Cannes ve Antibes’in tam ortasında. Arabayla gidenler için ideal lokasyon. Ama araba yoksa trenle de aralarda ulaşım sağlanabilir.




Üç gece dört gün geçirdik Cote D’azur’da. Cannes, St.Tropez, Ramatuelle, Gassin, Nice, Antibes, St.Paul de Vence, Villefranche-sur-Mer bu kısacık seyahate sığdırdığımız şehir ve kasabalar. Benim mutlaka görülmesi gerekenler listem daha uzuyordu fakat zaman kısıtlı olduğu için bunlarla yetindik. En çok etkilendiğim yer deniz kenarı olmasa da inanılmaz şirin bir sanat kasabası olan St.Paul, yeşil ahşap panjurlarıyla Nice ve Antibes oldu.




Sezon itibariyle Cannes ve St.Tropez çok sakindi. Gerçek tadını alamadık. Tabii İtalya’ya dogru ilerlerken tepeden manzarasını ezberlediğimiz Monaco’yu ve sınır şehri Menton’u da unutmamak gerek. Bizimki bir yaz tatilinden çok bahar tatiliydi, deniz-kum tatili yapamadık. Güneşin altında yatmak yerine birçok farklı yeri görmeyi tercih ettik.

Sırada.... I found my love in Portofinoooo....