25 Şubat 2008

İşte geldim, burdayım!

Yazılara bu kadar uzun süre ara verdiğim için “öfkeli kalabalık”lardan tepkiler geldi. Blog takipçilerim kusura bakmasın, bu aralar yoğunluktan bilgisayar başına oturup iki satır çiziktiremedim. Yoğunluğum tamamen keyfi tabii ki, bir işe filan girmedim henüz. Şu sıralar kendimi spora verdim. Daha doğrusu uzun bir zamandır spor salonu araştırmaya verdim. Bu konudaki çabalarımızı ve sonuçlarını buradan okuyabilirsiniz. Üstüne bir de arkadaş toplantıları, hafta sonu güzel havayı değerlendirme turları eklenince hayat burada hızla akıp geçmeye başladı. İlk geldiğimiz günlerde Fransızca kursumu vakit geçsin diye günün tam orta saatine alışım aklıma geldi. Ocak’tan beri ara vermiştim kursa, iki aydır eksikliğini bile hissetmedim. O kadar hızlı geçti günlerim. Kendimi sosyalleşmeye fazla kaptırdım anlayacağınız, Fransızca’yı uzun bir zamandır ihmal ettim. Neyse ki Mart ayından itibaren yeniden derse başlıyorum.
Güzel havalardan bahsetmeden geçemeyeceğim, Brüksel’de son 80 yılın en sıcak Şubat ayı yaşanıyormuş. İstanbul karlarla boğuşurken biz 17-18 dereceyi bulan sıcaklıklarda balkonumuzda güneşleniyoruz. Bu havada güneşlenmek giderek Belçikalılaştığımızın bir göstergesi sanırım :) Hafta sonları atıyoruz kendimizi en yakın sayfiye yerine, güneşin nimetlerinden faydalanmaya... Bünyem artık baharı çağırıyor, gözüm vitrinlerdeki tiril tiril kıyafetlerde. Çimlere yayılayım, parkta bisiklete bineyim, çiçek böcek içinde doğaya karışayım istiyorum. En çok da balkonuma ektiğim lalelerin çıkması için sabırsızlıkla baharı bekliyorum! Dün mis gibi bir hava ve pırıl pırıl güneş eşliğinde parkta yürüyüşe çıktık. Evimizin çok yakınında harika bir kafe varmış, biz daha yeni keşfettik. Brasserie des Etangs, göl manzaralı ve bahçeli bir kafe-restoran. Pazar günleri oldukça popüler oluyor sanırım, biz 15 dakika masa bekledik. Ben yemekleri de, servisi de beğendim. “Desperate housewifes” toplantılarımıza mekan olarak öneriyorum...




Cumartesi gunu Bruksel'de turistik gezi yapmaya karar verdik. Bir şehirde yaşamaya başladığınızda müze gezmek garip geliyor, daha öncelikli işleriniz oluyor. Şimdiye kadar hafta sonlarımızı genelde IKEA'da geçirdiğimiz için Brüksel'i etraflıca gezmeye fırsatımız olmamıştı :) Artık havalarda güzelleşti, biz de iyice yerleştik ya filmi başa sarıp ilk günkü gibi turist olduk. Geçen haftalarda Comic Strip Museum'a ( çizgi roman müzesi) gittik. Bu hafta ise meşhur Atomimum'daydık. Atomium 1958 yılında Expo fuarı için yapılmış. Brüksel'in en meşhur sembollerinden. Bir süredir burayı hala görememiş olmanın eksikliğini hissediyordum arkadaşlarla sohbetlerde. Sonunda gittim, gördüm, gezdim. 180 basamak çıkıp Brüksel'e bir de tepeden baktım :)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

O bahsettigin tiril tiril kiyafetleri giysek, balkonumuzda cay icsek.
Bu kis aylarinin guzelligi buranin yazindan calmiyordum umarim

Asli A. dedi ki...

180 basamak da ne ki? Biz artik Eyfel kulesine bile cikariz yeni sportif bunyemizle :P