Güzel havalardan bahsetmeden geçemeyeceğim, Brüksel’de son 80 yılın en sıcak Şubat ayı yaşanıyormuş. İstanbul karlarla boğuşurken biz 17-18 dereceyi bulan sıcaklıklarda balkonumuzda güneşleniyoruz. Bu havada güneşlenmek giderek Belçikalılaştığımızın bir göstergesi sanırım :) Hafta sonları atıyoruz kendimizi en yakın sayfiye yerine, güneşin nimetlerinden faydalanmaya... Bünyem artık baharı çağırıyor, gözüm vitrinlerdeki tiril tiril kıyafetlerde. Çimlere yayılayım, parkta bisiklete bineyim, çiçek böcek içinde doğaya karışayım istiyorum. En çok da balkonuma ektiğim lalelerin çıkması için sabırsızlıkla baharı bekliyorum! Dün mis gibi bir hava ve pırıl pırıl güneş eşliğinde parkta yürüyüşe çıktık. Evimizin çok yakınında harika bir kafe varmış, biz daha yeni keşfettik. Brasserie des Etangs, göl manzaralı ve bahçeli bir kafe-restoran. Pazar günleri oldukça popüler oluyor sanırım, biz 15 dakika masa bekledik. Ben yemekleri de, servisi de beğendim. “Desperate housewifes” toplantılarımıza mekan olarak öneriyorum...
.jpg)
.jpg)
Cumartesi gunu Bruksel'de turistik gezi yapmaya karar verdik. Bir şehirde yaşamaya başladığınızda müze gezmek garip geliyor, daha öncelikli işleriniz oluyor. Şimdiye kadar hafta sonlarımızı genelde IKEA'da geçirdiğimiz için Brüksel'i etraflıca gezmeye fırsatımız olmamıştı :) Artık havalarda güzelleşti, biz de iyice yerleştik ya filmi başa sarıp ilk günkü gibi turist olduk. Geçen haftalarda Comic Strip Museum'a ( çizgi roman müzesi) gittik. Bu hafta ise meşhur Atomimum'daydık. Atomium 1958 yılında Expo fuarı için yapılmış. Brüksel'in en meşhur sembollerinden. Bir süredir burayı hala görememiş olmanın eksikliğini hissediyordum arkadaşlarla sohbetlerde. Sonunda gittim, gördüm, gezdim. 180 basamak çıkıp Brüksel'e bir de tepeden baktım :)